9 Eylül 2008 Salı

Seni Unutacağım

Biliyorum zor,hem de çok zor seni unutmam,

Hiçbirşey olmamış gibi,hiç olmamışsın gibi,hiç yaşamamışçasına seni yok saymam.

Bir çizgi çekmem geçmişin üzerine,kan sızan yüreğimden,

Bir elveda şiir yazmam ardından,yitik sevda türküleri çağırmam yokluğunun ertesine,


Zor da olsa kararlıyım artık,

Hiç ayrılmamak üzere söz verdiğin gibi,

Hiç biraraya gelmemek üzere söz vermiş gibi yıllarımı götüren ayrılığın,

Bugün belki dün kara bulutlar gibi çökmüşken üzerime sensizliğin,


Faydası yok artık kalmanın,

Faydası yok sensizlikte kaybolan yıllarımın

Heder olan ömrümün,yıkılan gururumun,yok olan benliğimin


Seni Unutacağım,

Seni Unutacağım,

Ferman dinlemez gönlüme son emrim bu,

Seni Unutacağım!

7 Eylül 2008 Pazar

Delikanlılık Yürek İster

İnsanın kanının en hızlı aktığı dönemdir delikanlılık dönemi.
O dönemde ne yapacaksa en alasını yapar,en hızlısını,en radikalini düşünür.
Fazla danışmadan hoşlanmaz,başına buyruktur.Dediğim dediktir öz Türkçe ifade edersek.

Peki herkes aynı yoldan mı geçer,aynı şeryleri mi,yapar,aynı psikoloji ile mi hareket eder?
Herkeste aynı gözüpeklik,aynı yürek var mıdır?

Eldeki verilere göre hayır!
Vaziyet durumun tersini gösteriyor.

Hayatında mücadel nedir görmemiş,bilmemiş,avanta ve torpille yaşamayı ilke edinmiş olanlar için bu durum sözkonusu değildir.

Onların ne gözleri pektir,ne yürekleri vardır.

Hep başkalarının arkasına saklanarak,kimlik ve kişilik değiştirerek yollarına devam ederler.

Her devirde,her dönemde kendilerine biryerlerden yer ayarlarlar.

Yüreksizdirler.Öyle oldukları için insanların karşılarıona çıkıpğ mertçe içinden geçenleri
söyleyemezler.

Kıvırtmayı pek de iyi becerirler.Bukelamun tıynetlildirer,araziye çok iyi uyum sağlarlar.

Şöyle bir çevrenize bakın,bu saydığım özelliklere sahip nice insan görürüsünüz.

Özellikle son beş senedir bu nevzuhur şahsiyetlerin sayısında ciddi artış oldu.

İddia ediyorum:

Menfaat ve makam hırsının elinde şahsiyetlerini yitirmiş bu kabil insanların hayatlarında delikanlılık dönemleri olmamıştır.
Ne kanları deli,ne serleri deli olmamıştır.
Aşık olmamışlardır.Birinin ardından sevda şiiri yazmayı becerememişlerdir.
Kavga etmemişlerdir.

Ve hiçbir hareketn tam anlamıyla içinde olmamışlardır.
Yalakalık ve riyakarlıkla kişilik ve kimliklerini çok iyi gizlemeyi becermişlerdir.

Şim di bakıp da hayıflanmamak elde değil:
Nerede o eski günler,nerede delikanlılar,yürekli insanlar?

4 Eylül 2008 Perşembe

Sana Birşey Demem

Sana birşey demeyeceğim,

Biliyorum,şaşkınsın,sıkıntıdasın,içinde seni yiyip bitiren o çaresizliğinle başbaşasın.

Her bakışının ardındaki zilleti gördükçe,nefsim tebessüm etse de,rahmani duygular "affet gitsin"diyor biteviye.

Ama ben sana hiçbir şey demeyeceğim,

En taze ,en körpe duygularımı sömürdüğün ve yağmura gebe kara bulutlara döndürdüğün için yüreğimi,

Sana sadece git diyeceğim.

Git ve başbaşa kal yalnızlığın ve çaresizliğinle

Belki o zaman anlarsın neler çektirdiğini,neler çektiğimi.

Sen yalanlarla süslediğin sözlerini aradarda sıraladığın günlerin gecesinde,bilemezsin yastığımın gözyaşlarıyla ıslandığını,bilemedin.

Çaresizliği iliklerime kadar yaşadığımda sadece bir seyirciydin uzaklardan bakan,

Ve bugün ben bakacağım uzaktan,

Tıpkı senin baktığın gibi,

Sadece baktın ama görmedin,

Anlamadın,anlayamadın,anlayamazsın!

1 Eylül 2008 Pazartesi

Ramazan,Sabır Ayı

Bir Ramazana daha ulaştık Rabbimin izniyle.
Sabır,mükafaat,mağfiret ayına.
Karşılığının Allah Tarafından özel olarak görüldüğü oruç ibadetiyle sabrımız denenecek.
Açlığa,susuzluğa,aykırılığa,yakıcı söze,kem göze sabrımız denenecek.

Şeytanların kösteklendiğini söylüyor Peygamberimiz(s.a.v)bu ayda.Cennet kapılarının ardına kadar açıldığını,
Adeta gir dercesine,dilediğin kapıdan.

Kapılar açık da,kapıya varmak azim ve sabır istiyor.
Oruç tutmak gerekiyor,tüm azalarla.
Öyle açlık eğitimi falan geçerli değil sadece rejim taraftarlarının yaptığı gibi.
Göz de oruç tutacak,dil de,kulak da,kalp de.
Gözü harama bakmaktan,kulağı hakikatin dışına yönelmekten,kalbi vesvese ve kirlerden arındırmaktır gerçek oruç.
İşte öyle bir oruç tutulursa,tüm kapılar açılır.
O zaman gir istediğinden.

Oruç Allah için ,
Ecri de özel.
Rabbim gerçek oruç tutanlardan eylesin.
Kıyamları sadece uykusuzluk,
Sıyamları sadece açlık olanlardan uzak tutsun cümlemizi.

31 Temmuz 2008 Perşembe

Kapatma Davasının Ardından

Nihayet beklenen karar açıklandı.Ak Parti kapatılmadı.Hazine yardımından mahrum bırakıldı .Bu kararın Türkiye için hayırlı olmasını temenni ediyorum.Bir hukuk davasından ziyade siyasi dava niteliği taşıyan böyle bir davadan çıkan karar,benim için sürpriz olmuştur.Gidişatın kapatmaya işaret ettiğini sananlar gibi,ben de yanıldım bu konuda.

Kararı açıklayan Mahkeme Başkanı Haşim KILIÇ’ın gündeme getirdiği konu,önemli bir konuydu.Partiler bu şekilde kapatılmammalıydı.Demokrasiye ara vermeye,demokrasi yolunda ilerleyen/ilerlemek isteyen ülkelerin hiç hakkı yoktu.Seçimle gelenlerin seçimle gitmesi gibi evrensel bir kural bizde de işlemeliydi.Bunun yolu da bu konuda köklü bir Anayasa değişikliği yapmaktan geçiyor.

Anayasa Mahkemesinin Adalet Ve Kalkınma Partisinin Kapatılması ile ilgili Yargıtay Başsavcısınca açılan davada verdiği karar,farklı kesimlerce farklı olarak algılandı.
Tüm konularda olduğu gibi bu konuda da tüm değerlendirmelerin aksine CHP nin değerlendirmesi evlere şenlik bir değerlendirmeydi.Son Ergenekon olayında “savcı”lığa terfşi eden sayın Baykal,yine her zamanki üslubuyla “şaz”bir değerlenidrmede bulundu.Ona gire Anayasa Mahkemesi Adalet Ve Kalkınma Parisinin Odak olduğunu ilanetti.Başka bir ifadeyle,Ak PArtinin Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu makhemece tescillenmiş oldu.Yüksek mahkeme Ak Partiye son ve en kesin uyarısını yaptı.

CHP dışındaki hemen tüm partiler,verilen kararın olumlu bir karar olduğunu,parti kapatmanın fazlaca doğru bir karar olmadığını söylediler.Hukuk devleti olmanın böyle bir sonucu öngördüğünü ifade ettiler.

Anayasa Mahkemesinin verdiği karar sonrasında Meclis tatil edildi.2 ay sürede olağanüstü bir durum olmadıkça meclis genel kurulu toplanmayacak.Milletvekilleri seçim bölgelerinde gidecek ve memleketin meselelerini yerinde görüp değerlendirme imkanı bulacaklar ve tabi ki dinlenecekler.

Önümüzdeki yasama yılı ciddi sıkıntılı bir yıl oacağa benziyor.Gerek Mart 2009 seçimleri,gerekse ülkenin gündemindeki ciddi sorunlar,Hükümeti ve muhalefeti ciddi çalışma yapmaya zorlayacak.Tüm zamanların muhalifi partimizi saymazsak,hemen her siyasi partinin ciddi gördüğü problemler var.Bunlardan ne kadarının Meclis Gündemişne taşınacağını kestirmek zor.Ancak,Türkiyenin önünde kanaatimce 2 temel sorun acil çözülmeyi bekliyor.Bu sorunların çözümü ülke iç barışını sağladığı gibi,uluslararsı arenada da ülkemize ciddi prestij kazandıracak.

Bunlardan birincisi düşünce ve inanç özgürlüğü önündeki yasal ve uygulamada varolan engellerdir.Ya da kısaca özgürlük sorunudur.Dini inanç ve yaşayış,sosyal hayat,eğitim alanlarındaki darbe anayasalarına dayanan insan haklarını ihlal anlamına gelen uygulamalar bir an önce yerini özgürlüğe bırakmalıdır.Dini hayata müdahale ciddi suçlar kapsamına alınmalıdır.Başörtüsü gibi inançla doğrudasn ilgili bir konuda tam bir serbestiyet sağlanmalıdır.Dışla uğraşanlara meydan verilmemmeli,eğitimde kaliteyi artırma ve uluslararası standardı yakalamaya zaman ve emek harcanmalıdır.Üniversitelerimiz “kışla”görünümünden mutlaka kurtarılmalıdır.

Eğitimdeki haksız uygulamalar da ülke iç barışını tehdit eden etkenlerin başındadır.28 Şubat sürecinin eğitim hayatına dayattığı katsayı ve alan uygulaması,bir kısım eğitim kurumlarının adeta kapılarına kilit vurulmasına sebep olmuş,ciddi haksızlıklara sebeb olmuştur.Bu uygulama mutlaka kaldırılmalıdır.Dileyenin dilediği okulda okumasına kimse engel olmamalıdır.

Türkiyenin iç barışını tehdit eden sorunların diğer birisi ise ülkedeki Kürd sorunudur.Her ne kadar birileri böyle bir sorunun var olmadığını,ülkenin sadece terör sorunu olduğunu ileri süren tecridci ve inkarcı bir düşünceyi canlı tutmaya çalışsa da,ülkemizde bu sorun vardır ve yaşanmaktadır.Bu konuda yeterli adımlar atılmalı ve bir orta yol bulunmalıdır.Mesele, sadece silahla çözülebilir bir seviyeye indirgenmekten kurtarılmalıdır.Barış ve hoşgörü tesis edilmeli,terörün alan bulmasına fırsat verilmemelidir.

Anayasa Mahkemesinin verdiği son kararın gerekçeli kararını görmeden fazla tahminde bulunmak/değerlendirme yapmak her ne kadar yüzde yüz doğru olmasa da,bunlar ülkenin gerçekleridir.Sanal korkular ve gündemler yerini gerçeklere terketmedikçe,bu sıkıntıları yaşamaya devam edeceğiz.

Ak Parti hükümetinin önünde sorunlar yumaklaşmış ve çözülmeyi bekliyor.önümüzdeki dönemde yine olayları takip etmeye,değerlendirmeye çalışacağız

Mevla görelim neyler,neylerse güzel eyler!

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Feryad Etmek Çare Mi?

Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.
Ahiret yurdu sorumluluğunun farkında olanlar için daha hayırlıdır.
Kur'an'ın hayatı algılama biçimi bu,
Hayata ,dünya hayatına verdiği değer bu kadar.

Dünya ve ahiret arasında bizim ayrıntılarını bilemeyeceğimiz bir denge var olsa da,
Gerek Kur'an'da,gerekse Hadis-i Şeriflerde Ahirete doğru bir ağırlık var.
Kasas suresindeki"Allah'ın sana verdiğinde ahiret yurdunu ara.Dünyadan da nasibini unutma"hükmü,bu konuda gerçek bir hakem görevini ifa ediyor.

Dünya ve ahiret kavramları birbirini çağrıştıran/hatırlatan iki kavram.
Ya da hatırlatması gereken iki kavram.
Biri diğerinin varlığı ve değerlendirilmesiyle anlam kazanıyor.

Madem ki dünya hayatı var,insan için belli zaman dilimleri içerisinde sınırlandırılmış bir hayat sözkonusu,öyle ise onun yaşanılıp/değerlendirilmesi gerekiyor.
Ahiret yurdu ise,işte bu sınırlı hayatın neticesine göre anlam kazanıyor,şekil buluyor.

Dünyayı imar eden,Kur'ani bakış açısıyla görüp algılayan kimse,aynı zamanda Ahireti de imar etmiş oluyor.
Dünyaya Kur'an'ın işaret ettiği zaviyeden değil de,nefsani ve şeytani arzularının zorladığı açıdan bakan,aslında dünyasını imar etmiş değil,bilaks,harab etmiş oluyor.
Öyleyse dünya,ahiretin kazanıldığı "bir tarla "hükmünde.
Orada ektiğin şeyin karşılığını sonsuz ahiret yurdunda elde ediyorsun.

Şimdi sen kalkıp burçak ektiğin tarladan nohut hasad etmeyi bekliyorsan,aldanıyorsun.
Veya hiç tohum saçmadan,emek ve gayret harcamadan,miskince bir bekleyişle ürün elde edeceğini zannediyorsan,aldanıyorsun.Öyleyse,tohum saç,sula,bakımını yap,sonra bitmezse sorumluluk senden gitsin.

Bakıyorum,
Ellerini ceplerine sokmuş,gözlerin gökyüzünde bir rahmeti ilahi bekleme gafletindesin.
Bilmezsin ki,rahmet isteyene verilecek,istediğine verilecek.Bu hal-i pür melalinle ne yaptığının farkında değilsin.Ne istediğini bilmiyorsun.Nasıl istediğnin farkında değilsin.

Çöl ortasında üstü başı dağınık,toz toprak içinde ellerini akldırmış Ya rabbi,Ya Rabbi diyen bedeviden farklı değilsin.
Yediğin haram,içtiğin haram.
Bilmez misin,nasıl icabet bulacak bu duan?

Dünya ahiretin ikiz kardeşi,birbirine ne de benziyorlar!
Ayırdetme erdeminin yolu,oraya bakış açını iyi hesab etmen,Kur'ani açıdan bakmandan geçiyor.
Ahireti ara dünyada,dünyadan nasibini de unutma.

Yoksa feryad u figanına bir cevap bulamayacaksın!

29 Temmuz 2008 Salı

Eğitim Şart!

Hukuk,Hakkı değil,gücü aklamaya çalışıyorsa,eğitim şart!

Adalet,muhatabın rengine ve diline ,dinine göre tecelli ediyorsa,eğitim şart!

Kanun,vatandaşın haklarını korumak,güvenliğini sağlamakta aciz kalıp,gücün hukukunu teminine araç oluyorsa,eğitim şart!

Siyaset "vesayet "sistemine dönüşüp,çok sesliliği yok etme,kendi dışındakileri yok sayma eğilimine girmişse,eğitim şart!

Çok sesliliğin alamet-i farikası partiler birer birer tarih oluyorsa,eğitim şart!

İman camiye hapsedilip,sokaklara çıkamıyorsa,eğitim şart!

Sanat Hakkı inkarla eşdeğer,bu değerle değer buluyorsa,eğitim şart!

Estetik gözün şehevi arzularıyla kuşatılmış,içi boş hevesler olarak algılanıyorsa,eğitim şart!

Spor,sadece dünyeci menfaat kazanma aracıysa,eğitim şart!

Namuslular korkak,namussuzlar patavatsız,merhametsizler amir,şarlatanlar etkin,mazlumlar yüreksiz ise,eğitim şart!

Ve bu satırların sahibi bunları laf olsun diye yazmışsa,

Eğitim Şart!

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Kimin İşi?

Yine bir vahşet,
Yine masum kanı.
Terör adres bilmiyor,ayırdetmiyor.
Eli silahlısıyla,eli tesbihlisi,
Yaşı yetmiş olanla,ana kucağındakisi bir onun gözünde.
Karanlık,korku ve sindirilmişlik.
Tüm istediği bu,
İstedikleri bu şer odaklarının.

Adım adım bir kaosa doğru sürüklenmek isteniyoruz,
İstiyorlar ki,kavga,şiddet eksik olmasın ülke gündeminden.
Bir korku hegemanyası kurup,
Yeri geldiği zaman devretmek zinde güçlere tüm gayretleri.

Peki kim yaptı bu menfur saldırıyı?
Anamuhalefet liderimiz,bir kısım medya adresi hemen gösterip,miting çağrısı yapıyorlar.
Sokağa davet ediyorlar açıkça.
Tam da istediği şey malum örgütün.
Irkların,kültürlerin çatıştığı,kabadayıların boy gösterdiği bir Türkiye.

Olayları yorumlamada samimiyet yoksunluğu bulunanların doğru adresi göstermesi zaten muhaldi,
Bu sefer de öyle oldu.
Bir türlü iktidar koltuğuna oturma şerefine nail olamayan gedikli siyasetçilerimiz,bir kez daha bu işin muhal olduğunu ıspat ettiler.

Bu iş ülkeeyi bugüne kadar kaos ve kargaşa arenasına çevirmek isteyenlerin son numarası.
Belki bir uyarı,belki sopa gösterme aba altından,
Kimle dansettiğinizi iyi bilin anlamında çok amaçlı bir mesaj sanki.

Sonuç nereye varır bilemeyiz tabii ki,
Gelecek konusunda kesin bilgilerimiz yok.
Bizimkisi tahmin sadece:
Kriz mühendisleri kazanamaz,kazanamayacak Allah'ın izniyle.
Takke düştü,kel göründü.
Bu numaralar eskidi.,bayatladı.

25 Temmuz 2008 Cuma

Gerçek Aşk

Üstad N.Fazıl Kısakürek'in beni derinden etkiley eserlerinden birisi
AYNADAKİ YALAN'
dır.

Gerçek bir aşkın ne olduğunu orada görebilirsiniz.

İnsanların ya da fani aşkların bir amaç değil araç olduklarını,gerçek aşkın Allah aşkı olduğunu iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir romandır.

Okumanızı tavsiye ederim acizane.

Sırada Tehdit Var!

Kişiliksiz kişiler,
Aslında kişi demeye de dilim varmıyor,
Varlık,yaratık ismi daha uygun.
Düşünme,akletme,vicdan hassaları çelışmıyorsa,o sadece varlık olur,düşünenler grubunun dışında kalır.
Tehdite başlamışlar.
Sen kimsin,necisin diye sorgulayarak.
Suratlarına baktığınızda iğreneceğinize inandığım 3-5 çapulcu.
Şimdi benim pez..gim senin namuslundan efdaldir sloganının ardına saklamışlar,
Ne adına,niçin ve ne hakla hareket ettiklerini sorgulamadan,hesap-kitap yapmadan.
Varsa onlar var,yoksa kimse yok.
Ya ben ya hiç,
Benden sonrası tufan.
Ben yapmalıyım,ben olmalıyım,benim hakkım... seviyesizliği.
Eskiden aba altından gösterilirdi sopalar,
Sopa göstermenin de bir adabı vardı.
Şimdi kısa yoldan,kısa cümlelerle,zırvalar ve zırıltılar kulaklarımızı tırmalıyor.

"Yerlinin pez..gi,yabancının evliyasından üstündür."
Tüm zamanların en alçak,en seviyesiz,en faşist sözü.
Kıyaslananlar arasında en ufak bir ilinti yok!
Bu sloganları atanlar,köşe başlarında yıllarca atılacak bir kemik bekleyen köpek tiynetli "adam"müsveddeleri.
Şimdi adamlık derdindeler.
Sanki kimse "cemaziyel evvellerini bilmiyormuş gibi,
Kimlerin eteklerini öpüp,ayaklarını yaladıklarını unutmuş gibi...

Bir daha söyleyelim,
Adamlık,paylaşmayı gerektirir.
Dertlenmeyi gerektirir.
Mazlumun dilini,dinini sorgulamamayı gerektirir.

.......................

Şöyle düşünün,
Issız bir adada yalnız başınıza kaldınız.
ne yiyecek var ne içecek.
Tüm girişimleriniz sonuçsuz kaldı.
Çaresiz ölüm beklemeye başladınız.
Derken yarı baygın bir halde iken birisi dikildi başınıza,
Dudaklarınız çatlamış,nefesiniz kokuyor ve mideniz karnınıza yapışmış bir haldesiniz.
Ve şahıs çantasından çıkardığı şişeyi boşaltmaya başlıyor gözlerinizin önünde.
Oysa size uzatması gerekirdi.
Halinizden ne olduğunuz,az çok neye ihtiyacınızın olduğu çok iyi anlaşılıyor.
Son bir hamle,elinizi uzattığınızda,
"Bana öyle garip garip bakma,adam gibi konuş ve derdini söyle" diye karşılık buluyor gayretiniz.

Ne dizlerinizde ayağa kalkacak derman,ne ağzınızdan tek söz çıkacak bir gücünüz var.
Ne düşünürdünüz?
Adam haklı tabi demezdiniz her halde.
İnsan olmak,suyu paylaşmayı gerektirirdi.İster işaretle,işster işaretsiz anlaşma yolu farketmezdi.

Birkaç yıl önce bir köylü kadınımız köylerine uğrayan yetkiliye bir sıkıntısını anlatmak istiyor.
Ama ne çare ki tek kelime bilmiyor yetkilimizin dilinden.
Önce dinler gibi yapıyor yetkilimiz,Daha 2.Cümlesine geçmeden haykırıyor hiddetle:
"Önce Türkçe konuşmayı öğren,sonra gel derdini anlat!"

Önce dilimizi öğren,
Önce adam ol,
Önce bizden ol,
Önce olman gereken ol!

Ben,biz,
Sen ,siz
Kimiz?
Dünyalılar ve Uzaylılar,
Erdemliler ve Erdemsizler,
Dürüstler ve Sahtekarlar,
Der gibi bir ayrıştırma hastalaığı,yeni hastalığımız,yeni dayatma metodumuz.

Bir bilsem biz ve siz diyenlerin kriterlerinin insanlıkla dolayısıyla İslamla şekillenmiş,insani/İslami normlarla standardize edilmiş bir kriter olduğunu,hak vereceğim,eyvallah diyeceğim.

Asabiyet hastalığının çaresi vardır belki de,ama çaresi de olsa bu hastalığa kimseyi düçar etmemesini isterim Rabbimden.
Sınıfsız bir toplumu sınıfların mücadele ettiği kavga arenasına dönüştürenlere Rabbim fırsat vermesin.

Hepimiz Türküz diyenlere de,
Hepimiz Kürdüz Diyenlere de en güzel cevap,
Hepimiz insanız ve İslamız olmalı.

Olmalı ve bu kargaşa bitmeli.

24 Temmuz 2008 Perşembe

Alçaklık Genlerinde Var!

Alçaklık belki izafi bir kavram olarak görülebilir.
Kanaatimce bir karakter zafiyetidir.Şartların zorkaması zaman zaman benzeri eğilimlere insanları sevketse de,bu geçici ve pişmanlıkla son bulan bir sapmadır,bir zafiyettir.Bilgi ve tecrübe eksikliği,yanlış b,ilgilendirme,olayların aslını araştırmama/araştıramama bu bağlamda hafifletici sebep olabilir.

Her ne kadar üstad Necip Fazıl,alçaklığın da bir seviyesinin bulunduğunu söylese de,ben alçaklığın normalin aaltında bir seviye düşüklküğü olduğunu düşünüyorum,seviye yoksunluğu da diyebilirsiniz buna.

Dostluk,arkadaşlık süreklilik ister.Paylaşımı,digergamlığı gerektirir.Dar zamanda/geniş zamanda birarada kalabilmek erdemi,gerçek dostluğun temelidir.
Akabe beyatında Rasulullah(s.a.v)e bey'at eden Medineli Müslümanların kullandıkları "darlıkta ve genişlikte itaat edeceğimize..." ifsdesi,gerçek dostluğun,inacın ve dürüstlüğün en bariz örneklerindendir.

Altı aylık bir zaman diliminde ciddi sıkıntılar yaşadığımı ifade etmiştim bir günlüğümde.O günden bugüne yaşadıklarım konusunda zaman zaman kendimi eleştirdiğim olmuştur.Keşke ile başlayan pişmanlık ifadeleri kullanmışımdır.Ancak,son iki gün içerisinde yaşadıklarım,geçmişte yaşadıklarımı onlara katlayacak kadar acı verici.Şimdi elemim onlarca kat daha fazla.

Benimle uğraşmayı kendilerine ilke edinen bir kısım nevzuhur alçaklar,şimdi de dostlarıma kancayı takmışlar.Ellerindeki gücü aleyhimize kullanmaya hiç bu kadar istekli olmamışlardı.Devreye kimleri soktuklarını,hangi hileli yollara başvurduklasrını bir bilseniz,suratlarına tükürmek için galiba sıraya girerdiniz.

3 Kasım seçimleri sonrası az da olsa gelen rahatlama,bizde rehavete neden oldu.Vurdumduymazlık adlı başını gitti.Kimseyi eleştiremiyor,yanlışlıkları "bizden"diyerek geçiştiriyoruz.Toplumda genel kanı bu.Oysa jaksızlık ve yanlışlığı savunmaya,ondan yana bir şekilde olduğunu göstermeye hiçbir onurlu insanın hakkı yoktur.Benim hırsızım iyi mantığı,bizdeki çözülmenin de saviyesini gösteriyor.

2002 de aldıkları güce 2007 de güç kadan bir kısım "her zaman formda"kişiler,şimdi makamlarını daha da büyütme ve güçlerndirme peşindeler.Sureti haktan görünüp,batıldan bir farkı kalmayan bir kısım ikiyüzlüler,hem toplumumuza,hem camiaya büyük zarar veriyor.Zarar vermekle kalmadığı gibi toplumsal nefreti de ateşliyorlar.

Şükür Allahıma,kaç yıldır bu zihniyetin farkındaydım.Yeri geldiğinde bunu ortaya koymaya gayret ettim.Bunu bildiklerinden ötürü de zaten bizi bir türlü "meşru daire"içinde göremediler,görecek yürekleri de yok.

Yarın güzel bir gün mü olacak bilemiyorum,
Genlerine alçaklık yerleşmiş olanlardaki hırs ve intikam duygsu var oldukça,yarınlar bu günden iyi olmayacak elbette.

Şimdi güç ve iktidarı ellerinde tuttuklarını sanıp,bu tür yapılanmaları görmeyen/göremeyenlere büyük iş düşüyor.
Ya bu alçakları tasfiye edecekler,
Ya da kendileri tasfiye olacak.

Zira görünen köy kılavuz istemiyor.

22 Temmuz 2008 Salı

Sövmek Serbest

Kartel ahlakı sövgüye dayalıdır.
O olmazsa yalan ve iftira.
Bir uslanmazlık,bir utanmazlık,ki sormayın gitsin.
Her gün köşelerinden kan kusarlar insanca/İslamca yaşamak isteyenlere.
Ve bunu bir görev aşkıyla yapğtıklarını ileri sürerler.
Onlar bu sistemin erdemli müdafileri,
Diğerleri sisteme savaş ilan etmiş,"cumhuriyetin rövanşını alma"ya niyetli vetan düşmanları.

Dün yine onlardan birisi,Ergenekon sanığı İ.Selçuk kçşesinde döktürmüş.
Muhatabı bu ülkenin tepesindeki şahıs ve eşleri.
Önce bir iftira ve kin ,
Ardından hakaret.

Sayın Cumhurbaşkanı zanlı imiş,
Yargılanmalıymış,
Erbakan hapse girdi ya,o niye girmemişmiş.
Böyle zanlı bir cumhurbaşkanı ülkenin imajına zarar veriyormuş.

Ve eşleri,
Başı örtülü diye,beynini örtüyormuş aslında.
Onların şahsında tüm başı örtülüler erkeklerin kölesiymiş,
Beyinlerini kullanamıyorlarmış.

Ört ki ölem,
Ölem de şu kulaklarımız artık bunları duymasın,şu gözlerimiz buhezeyanları görmesin,okumasın.

Bu ülkede başbakan olmak,cumhurbaşkanı olmak ne zamandan beri kartelin seyyar kıblelilerinin znine tabi oldu?
Köşebaşlarında tutmuş,krallar gibi yaşayıp,milyon dolarlarla raksedenler,
Kravatlı ,eli kalem tutan çete yöneticileri,
İyice çıktılar zıvanadan.
Ellerinden gelse imha edecekler İslam adına ne varsa!

İşin garibi onlara herşey serbest,
Sövmek,iftira atmak,hakaret etmek.
Bu Cumhurbaşkanı da Olsa!

Ya Rabbi!

Huzurundayım,çaresiz,günahkar,
Gaffar ismine iltica ediyorum,affet!
Çaresiz Müslümanlar tüm alemde ,köşe bucak,
Yardımına muhtaç,Muin ismine iltica ediyorum,yadrım et!
Köşe başlarını tuttmuş ne kadar hain varsa,sana isyan eden,zalim ve alçak,
Kahhar ismine iltica ediyorum,kahret!

Yanlızlık Kaderimiz

Sevda şiirleri yalnızlık üzerinedir hep.
Aşk deyince,nedense hep yalnızlık hatırlanır ilkin.
Toplumsal bir varlık olmanın gereği iken birliktelik,bu gerçeğe inat yalnızlığı yeğleriz çok zaman.
Şiirlerimiz yalnızlık yazar,
Türkülerimiz yalnızlık söyler,
Bir kader gibidir sanki,aksi mümkün olmayan,

Peki öyle midir,öyle mi olmalıdır?
Mecnun hep Leylaya yanacak,
Ferhat sonsuza dek dağları delecek,
Kerem Aslı aşkıyla yanıp kül olacak.
Sonu hüsranla bitecek tüm hikayelerin,
Aşık bir türlü kavuşamayacak maşukuna,
Kötü adam hep var olacak baş aktör olarak filmlerde,
Zengin ,vefasız oğlan birkalemde silip attığı yavuklusunun ancak ölümüne yetişebilecek son pişmanlıkla.

Halvet der encümen dediği halet-i ruhiye,
En etkili nefis terbişyesi tasavvufta.
Çoklar içinde teklik,kalabalıklar içinde yalnızlık.
Ebu Zerri dağlara yönelten duygu da bu,
Hira'da tefekküre dalan Nebi(a.s),yalnızlıkla en güzel terbiyesini aldı Mahbubundan.

Sevgi yalnızlıkla büyüyor,güzelleşiyor.
Yanlızlık ve hicran,
Birbirini besleyen,büyüten iki değer.
Yalnızlık kaderimiz,
Ve'l hayru fi ma vekaa!

Haksız mıyım?

Basında köşe başlarını tutmuş engin kültürlü yazarlarımı gördükçe,içim daralıyor.Bilmem kaç senedir aynı nakaratları tekrarlayarak büyük adamlar kategorisine girenlerden,gazeteciliği sövmek ve aşağılamak olarak algılayanlara kadar bir yığın insan,geçmişine bakmadan ve tartıp hesap etmeden aynı nakaratla yollarına devam ediyorlar.

En modern teknolojiyi kullansalar da,zihniyetleri çoktan demode olmuş,başarısızlıklarını saldırmakla gizleme telaşına düşmüşler.Bir o medya bir bu medya derken çok gidişli/çok gelişli ama hep aynı ortak menfaat örgütünün çevresinde dönüp dolaşan bir sürü insan.

Yaşantıları itibariyle bize yabancı,aldıkları kültür ve değerleriyle bizim tamamen dışımızda,ama her konuda ahkam kesip yol göstermede mahir,çevik;patronunun iş takipçiliğini meslek ahlakıyla bağdaştırmakta beis görmeyen ileri görüşlü aydın tiplemeleri.Şöyle elinize aldığınızda,bu günkü yazısı ne imiş diye merak ettiğinizde,ilk olmasa da ikinci cümlesi ya eleştiri ya da şaklabanlık olan medya işçileri.

Onlara bakınca,geri kalmışlığımızın iliklerimize kadar işlediğini ve bunun adeta bir kaderimiz haline geldiğini görmenin acısı sarıyor her tarafımızı.

Bizim de şöyle özgür düşünceden yana,halkın sesi,gözü,kulağı olacak bir medyamız olsa,(birkaç istisnayı saymıyorum)kötü mü olur.

Demokrasiyi içine sindirememiş,laf ebesi bir suru sahte demokratın şu görüntüsü,kirliliğin ötesine geçemiyor.

Haksız mıyım?

Tebdil-i Mekanda Ferahlık Var Mı?

Altı aydır uykularım kaçıyor.Bir garip haldir içine düştüğüm.İçimden hiçbirşey yapmak gelmiyor.Adeta herşeyin dışında,herşeye ilgisiz bir durumdayım.

Pek çok arkadaşım bunun sebeplerini merak ediyor.Kısmen bilenlerse çoğunlukla beni suçlamaya çalışıyor.Oysa sebebini tam olarak algılayabilirlerse,sorunu da birlikte ortadan kaldıracağız ya ,o da sanırım kimsenin işine gelmiyor.

Asırı ısrarcı bir kişiliğim olmamamsına rağmen son bir senedir bazı konulardaki ısrarım,beni çok zayıf bir hale düşürdü.Duygularım zayıfladı,irademde ciddi kırılmalar var.En ufak şey bile beni komplo teorileri düşünmeye sevk ediyor.Herşeyin ardında bir başka sebep aramaya başladım.Buluttan nem kapan insan kim derseniz,herhalde kendimi gösteririm tereddürsüz.

İçinde bulunduğumuz sosyal öevre belki de beni bu hale düşüren en büyük etken.Ondan dolayı buralardan,bu çevreden bir an önce gitmem gerekiyor.Hem tebdili mekanda ferahlık vardır derler.

Yoksa bu düşüncemde de acele mi ediyorum,
O da ayrı bir konu.

Aykırı Düşünceler

Başlığa bakıp da aykırı düşüncenin ne olduğu konusunda yorum yapmaya başladınız sanırım.Ya da acaba nedir bu aykırılık sorusu geldi bir anda aklınıza,

Başlangıçta şunu ifade edeyim ki,insan olma ve sosyal hayat içinde var olma gerçeği,pek çok noktada ortak düşünüp ,ortak hareket etmeyi gerektiri.Pek çok noktada diyorum,çünkü her noktada aynı düşünüp aynı şekilde hareket eden bir toplumzaten olmamıştır,olması da mümkün değildir.

Her insan bir dünyadır.Kendine has dünyasında aklına yatan/bildiği öğrenediği bir hayatı düşler.O hayat için fikir geliştiri,ilişkiler kurar.Bir gruba aidlik hisseder..Ve bu drup farkında olmadan o insanı şekillendiri,düşünce alt yapısını doluşturur.

Peki ya dağlarda yalnız başına bir hayatı tercih edenler,onların eksikleri mi vardı ya da fazlalıklarını mı içinde yaşadıkları toplum kabul edemiyordu derseniz,çok roman okuduğunuzu düşünürüm.

Her insan bir alemdir.Ben de başka bir alemim kendimce,tıpkı senin gibi.Ortak yönlerimiz çok ama,farklılıklarımız da çok.

Aykırılıklarımız var.Kimisi gidişata,kimisi geçmişe,kimisi geleceğe.
Evet aslında hepimiz aykırıyız da,
farkında mıyız,bilemiyorum.
Sağlıcakla kalın efendim.