SÜNNETİ İNKAR FİTNESİ VE SÜNNETİN
TEŞRİDEKİ YERİ
A-Sünneti Devre Dışı Bırakma Düşüncesinin Tarihçesi
Son iki yüzyıl dünyada dengelerin
değiştiği , savaşların ve fikri mücadelenin tavan yaptığı bir dönemdir.Bu
dönemde dünyada dengeler değişmiş,materyalizm uzantısı pek çok fikri akım dünya
sahnesinde kendine yer bulabilmiştir.Bu hızlı değişimden hemen hemen
etkilenmeyen ülke ve düşünce ve inanç sistemi yok gibidir.Bu değişim ya da
başkalaşımın bizi ilgilendiren tarafı,İslam dünyası içerisine sokulan Sünneti
hafife alma ,inkar etme düşüncesidir.
Aslında sünnet etrafında şüphe
uyandırmaya yönelik girişimlerin tarihi daha eskidir.Bunu hicri 2.asra
kadar(Miladi 8.yüzyıl) götürebiliriz.Sünnet hakkında ağır iddiaları ve
ithamları ortaya atan ilk akımlar,
Haricilik ve Mutezililik akımları olmuştur.
Hariciliğin sert ve bir o kadar da
kaba düşünce yapısının toplumda itibar kazanmamasının önündeki engel,Hz.
Peygamber(s.a.v.) in sözleri yada sünneti olmuştu.Allah Resulünün kendi
düşüncelerine geçit vermeyen sözleri
karşısında Hariciliğin ilk yaptığı şey,hadislerin doğruluğundan şüpheye
düşürmek ve sünnetin uyulmaya layık bir esas olmadığını yaymak olmuştur.[1]
Kur’an ayetlerini kendilerine siper edip meseleyi kendi düşüncelerine ait hale
getirmeye çalışan bu düşünce yapısının ,daha doğrusu Kur’an’ı şahsi emellerine
alet etmede beis görmeyen bir düşüncenin,sünneti doğru algılaması da zaten
beklenemezdi.[2]
Mutezili düşünceyi ortaya çıkaran,Mutezilenin
temel meseleleri yorumlamadaki metodu da çıkış yolu olarak sünneti devre dışı
bırakma gibi bir temele dayanmıştır.Acem ve Yunan Felsefesi ile karşılaşan
Müslümanların,inanç,usul ve hüküm konularında zihinlerinde şüpheler uyanmaya
başlamış,meseleyi kavramakta zorlanan Mutezili düşünce salikleri,aynı zamanda
meseleyi çözmek konusunda yeterli dini birikime sahip de olmamaları
sebebiyle,felsefenin tüm hareket noktalarını kabul etmişler,aklı mutlak hakem
yapmışlardır.Bundan sonra da İslam’ın ahkama dair kaynaklarını bu bakış açısı
ile değerlendirmeye başlamışlar,ancak karşılarında yine Sünneti
bulmuşlardır.Onlar da tıpkı Hariciler gibi,sünnete şüpheyle yaklaşmaya ve
sünneti hüccet olarak kabul etmemeye başlamışlardır.[3]
Gerek Muhaddislerin ciddi
çalışmaları,gerek Kur’an’ın bu meseleye bakış açısı,gerek sünnete farklı
yaklaşanların tevillerindeki zorlamalar,gerekse Ümmetin toplumsal
vicdanı,sünnete karşı yapılan bu amansız saldırının etkilerini engellemiş,en
aza indirmiştir.Ancak 19.Yüzyılda aynı düşüncenin tekrara tarih sahnesine çıkmasına engel olamamıştır.[4]
Daha önceleri Irak merkezli olan bu
düşünce,19.yüzyılda Hindistan’da yeniden diriltilmeye başlanmış,Seyyid Ahmed
Han tarafından canlı tutulmaya çalışılmıştır.Seyyid Ahmed han ve takipçilerine
göre, Allah’ın kitabı yeterlidir.Herhangi bir şerhe ve peygamberi tefsire
ihtiyacı yoktur.Hz.Peygambere Kur’an’dan başka vahiy gelmemiştir.Onun görevi
sadece Kur’anı ulaştırmaktır.Ayrıca ona tabi olmaya gerek yoktur.Ona toplumsal
konularda değil,sadece dini konularda uymak gerekir.Onun açıklamaları sadece
kendi devrini bağlar ve sadece o dönemde amel edilir. [5]
Aynı ekolün bir diğer versiyonu ise Mısırda başını Muhammed Tevfik Sıdki’nin
çektiği,el-Kur’aniyyun taifesidir.Günümüzde ise özellikle Bazı İlahiyat
Fakültesi Profesörlerince ülkemizde etkinliğini sürdürmeye çalışmaktadır.
B- Sünneti Devre Dışı Bırakma Düşüncesinin Kodları
Sünnetin teşrideki yerine geçmeden
önce,sünneti devre dışında bırakma düşüncesinin temellerine göz atmak faydalı
olacaktır.
Sünnet karşısındaki bu olumsuz
tavrın salikleri temelde iki yöntem belirlemişlerdir:
1-Bunlardan birincisi Hadislerin
gerçekten Hz.Peygambere ait olup olmadığı konusunda kalplerde kuşku uyandırmak,
2-Hadisin sıhhati tespit
edilmişse,ona uymanın zaruri olmadığı tezini devreye sokmak.[6]
Bu yöntemlerin ikisinin de
sünnete karşı haksız bir saldırı olduğu ortadadır.Zira bu yöntemleri
bugün en çok Müsteşrikler kullanmaktadırlar.Müsteşrikler ,sünnetin Hz.
Peygamberin vefatından yaklaşık 1.5 asır sonra tedvin edildiğini,dolayısıyla
onun İslam’da yeri olmadığı sonradan dinin asılları içine Muhammed(s.a.v.)i
sevenlerce sokulduğunu iddia etmişlerdir.Geriye temel kaynak olarak Kur’an
kalmıştır. Hal böyle olunca sünnet devreden çıkıacak ,Sünnet sahibine olan
güven sarsılacak,müteakiben ikinci adım
devreye girecek ve Kur’an hakkında şüpheler oluşturulmaya çalışılacaktır.
Gerek Müsteşriklerin,gerekse
onların İslam’a olan kinlerinden bihaber bir kısım çağdaş din bilgininin bu
hedeflerini gerçekleştirmek için kullandıkları başka metodlar da vardır.Yeri
geldiğinde onlara değineceğiz.Ama öncelikle bugünkü fitnenin fikir babaları olan
Haricilerin “La hükme illa lillah” sloganı kendisine sorulan Hz.Ali’nin
cevabına bir bakalım.Hz.Alinin cevabı gerçekten de sünnet inkarcılarına bir
cevap niteliğindedir:
“Kelimetun hakkun yuradu
bihe’l-Batıl”
“Kendisi ile batıl amaçlanan Hak
bir cümle!”
Sünnet muhaliflerinin diğer
metodlarına gelince,öncelikle bazı hadis kaynaklarındaki “vahi”,”mevzu” türü
haberleri ön plana çıkararak ,hadis kaynaklarının itibarını zedelemek,sonra da
samimiyet pozları takınarak bu haberlerin tümünün reddedilmesi gerektiğine
iknaya çalışmak,
Hz.Peygamberin yüce makamını
“postacı”seviyesine indirgeyerek,Kur’anı ulaştırmaktan başka görevi
olmadığını ortaya atmak,
Sünneti hukuk kaynağı olmaktan
çıkarmak,
Hadis ilimleri ile iştiğal eden
ulemayı değersiz,güvensiz kılmak,
Kur’ani kavramların içini
boşaltmak,[7]
Bugün karşı karşıya olduğumuz
manzara aynen böyledir.Kur’an İslamı,Gerçek İslam söylemlerinin altında yatan
gerçek bundan farklı değildir.
C-Sünnetin Kur’an Karşısındaki Durumu,Teşrideki Yeri
Sünnetin dindeki yerinin
belirlenmesi,öncelikle sağlam bir sünnet algısı ile mümkündür.İfrat ve tefritin
ortasında adil bir yaklaşımla bunu ortaya koymak gerçekten kolay bir işdir ve
doğru yol da budur.
Bugün sünnet konusunda birbirine
taban tabana zıt kabul ve yaşantılar ortaya konmuşsa,bunun birincil
sebebi,sünnetten ne anlaşıldığı sorunudur.Meseleye Hz.Peygamberin söz, fiil ve
takrirlerine şekil açısından bakıldığında ortaya konan,tesbit edilen sünnet
ile,Hz.Peygamberin bahsedilen şeyleri hangi sebep ve amaca yönelik olarak
yaptığı zaviyesinden bakılarak tespit edilen sünnet elbette aynı
değildir.Bundan çıkarılacak en doğru sonuç ise,sünnetle ilgili sorunun,anlama
sorunu olduğudur.[8]
Sünnetin doğru olarak
anlaşılması,nebevi nassın dil bakımından delaletine uygun olarak hadisin
bağlamı ve sebeb-i vürudu ışığında,Kur’an ve diğer nebevi nassların
gölgesinde,İslamın genel maksatları ve prensipleri çerçevesinde anlaşılması ile
mümkündür.[9]
Öyleyse sünnetin doğru olarak
anlaşılması ve tesbiti
,
iyi bir dil bilgisine sahip olmak,Paygambere ait olduğu söylenen haberin hangi sebeple meydana geldiğini bilmek,Kur’an’ın ve genel sünnet mantığının meseleye bakışının,son olarak da Dinin genel maksatları ile prensiplerinin külli bir mantık çerçevesinde değerlendirmekle mümkündür.
,
iyi bir dil bilgisine sahip olmak,Paygambere ait olduğu söylenen haberin hangi sebeple meydana geldiğini bilmek,Kur’an’ın ve genel sünnet mantığının meseleye bakışının,son olarak da Dinin genel maksatları ile prensiplerinin külli bir mantık çerçevesinde değerlendirmekle mümkündür.
Sünneti devre dışı bırakmak isteyenlerin temel
görüşünü Kur’an’ın her şey için yeterli olduğu ve onun dışında bir kaynağa
ihtiyaç olmadığı ön fikri oluşturur.Delillerinden birisi Nahl,89.ayet-i
kerimedir:
“Bu kitabı sana her şey için bir
açıklama,bir hidayet ve bir rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak
indirdik.”
Diğer dayanakları Yusuf
suresi,111.ayet-i kerimesidir:
“…Bu Kur’an uydurulacak bir söz
değildir.Fakat o,kendinden öncekileri tasdik eden,her şeyi açıklayan bir
kitaptır.İman eden bir toplum için rahmet ve bir hidayettir.”
Oysa meseleye derinlemesine
baktığımızda durumun onların iddia ettikleri gibi olmadığı,aksine ayetlerin
bütününe bakmadan lokal bir anlama hatasının olduğu ortaya çıkar. Kur’an’daki
bu konu ile ilgili ayetlerde,Yüce Allahın insanlar içerisinde seçtiği
peygamberin örnek şahsiyet olduğu, görevinin vahyi yaşayarak açıklamak
olduğu,ona itaatin Allaha itaat ile,ona
isyanın Allaha isyanla eşdeğer olduğu
görülür:
“İnsanlara kendilerine indirileni
açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.”[10]
“De ki Allah’a itaat edin,Rasule de
itaat edin.”[11]
“…Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz,onu Allah’a ve elçisine götürün.”[12]
Son ayet-i kerime yalnız başına tüm
iddialara cevap verir mahiyettedir. Allaha götürmenin Kur’ana götürmek
olduğunu,Rasulüne götürmenin de onun
sünnetine başvurmak olduğunu anlamak pek de zor değildir.Allame Mustafa Sıbai
bu konuda şöyle demektedir:
“Allah’ın Dinini ve Şeriatın
hükümlerini tam anlamıyla bile bir
Müslüman ,mevcud uygulamalara karşı çıkıp,sünnetin delil oluşunu inkar
edip,İslam’ın yalnızca Kur’an’dan ibaret olduğunu söyleyemez.Çünkü şeraitteki
hükümlerin çoğu,sünnet ile sabit olmuştur.Kur’andaki hükümler ise genelde
mücmel ve külli kaideler şeklindedir.Aksi takdirde biz beş vakit namazı,namazın
rekatlarını,zekat miktarlarını,hacc ibadetlerinin detaylarını,muamelat ve
ibadetlerin diğer hükümlerini Kur’an’ın neresinde buluruz?”[13]
İbn Hazm’ın bu konudaki
değerlendirmesi ise şöyledir:
“…Öğlenin dört rekat,akşamın üç
rekat olduğunu,rükunun bu şekilde,secdenin şu şekilde olduğunu,namazda nelerin
okunacağını;altın,gümüş,koyun,deve ve sığırların zekatının nasıl olduğunu,hangi
tür mallardan zekat alındığını,alınan zekatın miktarını,hadlerle ilgili
hükümleri,yiyeceklerden nelerin haram olduğunu…Kur’an’ın neresinde bulabiliriz?Kur’an’da
öyle cümleler var ki,onları onları o halleri ile almış olsak,o konuda nasıl
amel edeceğimizi bilemeyiz.İşte böylesi konuların hepsinde kendisine
başvurulacak kaynak,Peygamber(s.a.v.)den (hadis ve sünnetlerin ifadesi
olarak)yapılan nakildir. ”[14]
Sünnetin Kur’an karşısındaki
durumuna gelince,Ulema sünnet Kur’an ilişkisini temelde 3 şekilde ortaya
koyarlar:
1-Sünnet, Kur’anı destekler:
Sünnet bu anlamda bir açıklama ya
da detay vermeden Kur’an’ın getirmiş olduğu hükümleri destekler.Mesela ana
babaya iyilik etmek,akraba ilişkilerini sürdürmek,komşuya ikramda
bulunmak,kötülüğün ardından iyilik yaparak onu ortadan kaldırmak konularındaki
hadisler böyledir.Bunlar yeni bir hüküm ortaya koymazlar,sadece konu ile ilgili
ayetler paralel,te’yid edici hadislerdir.
2-Sünnet,Kur’an’ı açıklar:
Kur’an’ın sünneti açıklaması daha
çok 3 şekildedir:
a)Mücmeli tafsil etmesi:Sünnet bu
yönüyle Kur’an’daki kapalı ifadeleri açıklığa kavuşturur.Mesela günlük
namazların sayısı,vakitleri,rekat sayısı,namazın nasıl kılındığı konusundaki
hadisler böyledir.Bu hadisler “namazı dosdoğru kılın” [15]
ayetinin tafsili cihetindedir.Yine zekat nisabı,zekat verilecek
mallar,farziyeti için gerekli şartlar hakkındaki hadisler,”zekatı da veriniz” [16]
ayetinin tafsili şeklindedir.
b)Umumun tahsisi:Sünnet,bazen
Kur’an’daki genel içerikli bir hükmü özele indirger.Mesela “katile miras yoktur
“[17]
hadisi böyledir.
c)Mutlakın takyidi:Sünnet bazı
durumlarda Kur’anda mutlak olarak gelen bir hükmü sınırlandırır.Bu
meyanda,Kur’andaki “Birinize ölüm geldiği zaman,eğer bir mal bırakacaksa,
anaya,babaya,yakın akrabalara uygun bir biçimde vasiyet etmek,Allah’tan
korkanlar üzerine borçtur.” [18]
ayetindeki mutlak vasiyete Peygamberimiz “Sen üçte biri vasiyet et.Hatta üçte
biri bile çok” [19]
hadisi ile sınır getirmiştir.
3-Sünnet, Kur’an’ın hüküm koymadığı
ı konularda yeni hüküm getirir:
Rasulullah(s.a.v.) :”Hayızlı kadın
orucu kaza eder ama namazı kaza etmez” [20]
buyurarak hayızlı kadının orucu konusunda yeni bir hüküm ortaya koymuştur.Yine
kişinin hanımı ile beraber halası ve teyzesi ile aynı naikah altında
bulunmasının haram kılınması,nesep dolayısıyla haramlığın süt emme dolayısıyla
haramlıkla aynı olduğu,ehli eşekler,yırtıcı hayvanların etlerinin yenmesinin
haramlığı gibi hususlar sünnet ile tesbit edilmiştir.[21]
Kur’anda bulunmayıp,yukarıda saydığımız
şekliyle Rasulullah(s.a.v.)in hüküm koyduğu hususları Kur’an’a aykırı olarak
görmek büyük bir yanılgıdır.Peygamber(a.s.)ın Kur’anda bulunmayan hükümler
teşriini, sünneti Kur’an’ın önüne geçirmek olarak algılamamak gerekir..Ona ait
olduğu ve sıhhati tesbit edilmiş hadislerle ortaya konan bu hususlarda
Peygamber(s.a.v.)e uymak ilahi bir emirdir.Çünkü Kur’an O’na itaati
emretmekte,O’na isyanı Allah’a isyan olarak görmektedir.Ve Allah ve elçisinin
temiz olan şeyleri helal,pis olan şeyleri haram kıldıklarını ifade etmektedir.
D-Sonuç
Hz.Peygamberi doğru olarak tanımak,Kur’anı bilmekle
mümkündür.Yeterli Kur’ani bilgiye sahip olmayanların yaptıkları en büyük
yanılgı,Harici bir mantıkla bir kısım ayetleri sloganlaştırıp,Hz.Peygamberin
dindeki konumunu alaşağı etmek olmuştur.Oysa Hz Peygamber:
b)Vahiy alan ve aldığı vahyi
insanlara ulaştıran,ulaştırmakla kalmayıp bizzat uygulayarak gösteren
kişidir.Bu Onun nebevi yönünü gösterir.Vahiy mahiyeti itibariyle aşkın bir
varlıktan gelmesi nedeniyle,bu Peygamberi diğer insanlardan ayırır.
b)İnsan cinsine nisbetiyle,fiziki
biyolojik özellikleri kendisinde barındıran bir insandır,bu da beşeri yönüdür.[22]
Hz.Peygamberin hem nebevi hem de
beşeri yönü birlikte olduğunda Peygamberliği ortada olacaktır.Bu iki yönünü
ayırıp bir tarafını öne çıkarıp,diğer tarafını gizlemek İslam’a yapılmış en
büyük saldırıdır.
De ki: "Ben
ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) Bana sizin ilahınızın tek ilah olduğu
vahyolunuyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve
Rabbine olan ibadetine kimseyi ortak tutmasın."(Kehf,110)
Mikdam
b.Madikereb(r.a.)den:
“Rasulullah(s.a.v.)
Hayber günü bazı şeyleri(Ehli eşeğin etinin yenmeyeceği gibi) haram kıldı.Sonra
şöyle buyurdu:
“Bir adamınn koltuğuna
yaslanıp benim hadisimi söylemesi sonra da şöyle demesi yakındır:”Benimle sizin
aranızda Allah’ın kitabı var.Onda neyi helal bulmuşsak,biz de onu helal
sayarız.Ve onda haram ne varsa,biz de onu haram kılarız.” (Dikkat edin) Muhakkak
ki Allah Rasulü(s.a.v.) in haram kıldığı (şey), Allah’ın haram kıldığı (şey)
gibidir.”
(Darekutni,Sünen,Mukaddime,49,s.145;Tirmizi,H.No:2664;
İbn Mace,H.No:12;Darimi,H.No:592;
Müsned,IV,132;Tahavi,Şerhu’l-Meani,IV,209;Taberani,el-Kebir,H.No:649;Beyhaki,VII,76;Hakim,I,109)
[1]
Mevdudi,Sünnetin Anayasal Niteliği,Çev.N.Ahmed Asrar,s.13
[2]
Sıffin Savaşı sonrası “Hüküm Sadece Allahın’dır”ayetini istismar etmeleri.
[3]
Mevdudi,a.g.e,s.14
[4]
Mevdudi,a.g.e.,s.16
[5]
H.Musa Bağcı,Beşer Olarak Hz.Peygamber,s.26
[6]
Mevdudi,a.g.e.,s.14
[7]
Bakınız:Mevdudi,a.g.e,s.19-20-21
[8]
Yusuf el-Kardavi,Sünneti Anlamada Yöntem(Çev.Bünyamin
Erul) s.115
[9]
Yusuf el-Kardavi,a.g.e,s.142
[10]
Nahl,44
[11]
Nur,54
[12]
Nisa,59
[13]
El-Kardavi,a.g.e.,s.88
[14]
El-Kardavi,a.g.e.,s.89
[15]
Bakara,43
[16]
Bakara,43
[17]
Müsned,I,49;Muvatta,ukul,10;Tirmizi,Feraiz,17
[18]
Bakara,180
[19]
Buhari,Cenaiz,36;Vasaya,2,3
[20]
Buhari,Hayız,20;Müslim,Hayız,68
[21]
El-Kardavi,a.g.e.,s.84-86
[22]
H.Musa Bağcı,a.g.e.,s.490
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder