19 Nisan 2012 Perşembe

CEMAAT(çi)LEŞMEK

    Hz.Ademle başlayan insanlık tarihi,hep mücadele ve sıkıntılarla doludur.Biz peygamberlerin yaşam ve mücadelelerine baktığımızda,onların hep iki zümre ile mücadele ettiklerini görürüz:
     Peygamberlerin getirdiği sistemi reddedenler-inkarcılar,
     Peygamberlerin getirdiği sistemi kabul edip görünüp  de,onu şahsileştirmeye,kendi isteklerine uygun hale dönüştürmeye çalışanalar.
     Birinci gruba girenler,düşmanlıklarını alenen ve hiçbir kisveye sokmadan ortaya koydukları için,onlarla ayapılan mücadelede zafere kolayca ulaşılmıştır.Tarihde şöhret bulmuş kabiller,nemrudlar,firavunlar bu zümredendir.
     İkinci gruba girenler,peygamberleri ve onların mirasçısı olan dava önderlerini en fazla üzen,en fazla uğraştıran kimselerdir.Bel'amlar,Abdullah b.Ubeyler ve onların -adını hepinizin bildikleri-çağdaş versiyonları.
     Kur'an'ın Peygamberimize(s.a.v) ilk çağrısı "oku"emridir.Bu vahyi takip eden çağrıda ise şu gerçeği görmekteyiz:
"İnne'l-insane le yetğa-Şüphesiz insan,haddini aşar"
     Meseleye bu zaviyeden yaklaştığımızda,insanın bu temel vasfını bilerek çözüm yolları üretmeye çalıştığımızda,inanıyorum ki,başarı daha kısa bir zamanda gerçekleşeektir.Çünkü,azgın olan,haddini aşan insan,yeri geldiğinde"atılmış bir damla"sudan yaratıldığını unutmakta,kibre kapılıp sahip olduklarının kendi emeği ,bilgisi karşılığı elde edildiğini iddia etmektedir.
     Öyleyse çözüm nedir?Mademki tüm sıkıntıların kaynağında insan vardır,öyleyse çözüm için de ondan başlamak gerekmektedir.Peygamberlerin yaptığı da budur:Eşref-i mahlukat olarak yaratılıp da,esfel-i safiline inen insanı tekrar aynı mevkiine çıkarmak.
     Kur'an'da,aceleci,cahil,tartışmacı özelliklerine atıf yapılan insanı,öyle bir hamurda yoğurmak gerektir ki,arınsın,tertemiz olup,asıl haline dönüştürülsün.İşte bu hamur Kur'an ve Sünnettir.Kur'an ve sünnet hamurunda yoğrulup şekillenen insanın,meleklerin de üzerine çıkmasına hiçbir engel kalmamıştır.
     "Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılın,sakın ayrılığa düşmeyin"fermanı ile kendisine çağrılan Kur'an,"Bana tabii olun ki Allah da sizi sevsin"çağrısıyla kendisine uymaya çağrılan Peygamber.İşte bu iki kaynak,eşref-i mahlukat sevdasında olan insanın tek çıkış yoludur.Bunların dışında kalan,bunların aslına ve ruhuna aykırı hiçbir makam ve mekan,insanı huzura çıkaramayacaktır.
      Peygamberlerin Kur'an'da anlatılan mücadele lerinde,temel çağrının Allah'ın birliği ve şerikinin olmadığı çağrısı olduğu da aşikardır.Öyleyse,eşref-i mahlukat olan insanın öncelikle bu konuda hiçbir sıkıntı ve itirazı olmaması gerekir.Zihninin bu konuda tertemiz olması gerekir.İman noktasında alnı ak olanın,diğer eksikliklerini de inşaallah Allah tamamlayacak ve Rabbine "hoşnud olunmuş"olarak dönecektir.
      Doğrularla beraber olmak,Kur'an'ın vurguladığı hakikatlerden bir diğeridir.Zayıf yönleri ile dikkat çekilen insanın,eğriliklerinin yontulup düzeltilmesinde,terbiye edilmesinde bu birlikteliğe mutlaka ihtiyaç vardır.
      Öyleyse,müslümanlar doğrularla beraber olduklarında hedeflerine daha kolay varacaklardır.Hatalarında uyarılacak,güçsüzlüğünde desteklenip kuvvet kazanacak,sıkıntılı anında moral verip güç kazanacaktır.Böyle bir birliktelik,varolması gereken,yok ise oluşturulmasında zaruret olan bir birlikteliktir.Siz ister buna cemaat deyin,ister cemiyet deyin,farketmez.
      Hz.Ademden beri,insanı en fazla uğraştıran şey nefsi olmuştur.Belki de Hz Ademe yasak meyveyi yediren de odur.Nefsindeki "ebedilik"arzusudur.
      Tasavvuf yada tarikat ekolleri,nefsin terbiyesini ve eğitimini hedef alan kurumlardır.Dinin İslam ve İman temellerini  yerleştirdikten sonra,onların her an canlı tutulmaları ve sapmalarına karşı bir uyarı görevini yerine getirmeye çalışır tarikatler.Bu konuda her zaman yardım ve liderliğine ihtiyaç duyulan birisi daha devreye girer.O insan,mürşiddir.
     Peygamberlerin varisleri olan mürşidlere toplum her zaman ihtiyaç duymaktadır.Bugün,her gün biraz daha zayıflayan,yıpranan duyarlılıklarımızın korunması ve hayatın bizzat içine sokulmasında,mürşidlerin etkisi daha da aşikardır.Onların varlığını inkar etmek,aslında kendi varlığını da inkar etmek demektir.
      İmansız bir İslam nasıl geçersiz ise,proğramı Kur'an ve sünnet olmayan hiçbir cemiyet ya da cemaat de geçersizdir.Liderlerin zaman içerisinde insani vasıflarını aşıp,yaptığından sorulmaz bir konuma gelmesi riski her zaman vardır.Bu riski aşmanın yolu,şahısların değil,proğramların temel alınmasından geçmektedir.
      Netice olarak denebilir ki,insan istikametinin sağlanması ve benliğinin korunması için "doğrularla"beraber olmak durumundadır.Yeterki bu birliktelik,ölçüler içerisinde kalmış bir birliktelik olsun.
      Kur'an ve sünnetin ölçü olmaktan çıkıp,şahsi kanat ve değerlendirmelerin öne geçtiği beraberlikten,doğruya varamak imkanı da yoktur.Böylesi durum ve ortamlarda,dostluk içselleştirip lokalize edilmekte,muhabbetin sınırları daraltılmaktadır.Bu oluşumun varacağı nokta da "cemaatleşme" değil,"cemaatçileşme"dir.
      Alt kimlikler,küçük mensubiyetler asla Üst kimliğin önüne geçmemelidir.
      Bugün yaşadığımız sıkıntıların,karmaşaların temelinde de maalesef bu yatmaktadır.
      Varlığını,başkalarının yokluğu üzerine bina etmeğe kalkışmak,temelsiz bina inşa etmek demektir.
      Rabbim Müslümanları "ilkeli beraberliklerden"ayırmasın        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder